Psikoterapi sıkıntı yaşamakta olan bir insanın bunu paylaşmaya karar vermesiyle başlar. Yani psikoterapi her şeyden önce bir paylaşımdır.
Kişinin bu kararı alması farklı anlamlar da taşır: “Yaşamakta olduğum sorunu ele almaya karar verdim.” Bazen de bu anlam “Artık sorunumu çözmek istiyorum.” olabilir. Bir başka açılım “Bu sorunu tek başıma değil yardım alarak çözmek istiyorum.” olacaktır. Bu gayet doğaldır. Hayatta hepimiz sorunlar yaşarız. Bazılarını kendimiz hallederiz, bazıları için yardım talep ederiz, bazılarına da dokunmayız bile. Psikoterapinin içinde yardım alarak çözmek istediğimiz sorunlar dile gelir. Öyleyse burada terapistin de bir taahhüdü ortaya çıkar: “Siz sorununuzla ilgilenirken yanınızda bulunmayı, gerekirse ve mümkünse yardım etmeyi vaat ediyorum.”
Artık sorun oluşturan bir meseleyi ele almayı kabul eden iki kişi bir zamanı ve çabayı paylaşmak üzere anlaşmış ve bir araya gelmiştir. Niyette anlaşan bu iki kişi aralarındaki sürecin nasıl olacağı konusunda da anlaşmalıdır. Psikoterapinin her iki katılımcıdan da beklediği şeyler vardır. Bunlar mümkün olduğunca terapi öncesinde hem terapistin hem de danışanın üzerinde anlaştığı bir çerçeveyle belirlenmelidir. Terapiyi başlatan danışanın ihtiyacı olduğuna göre öncelikle bu ihtiyaca odaklanalım.
Danışanın İhtiyacı
Psikoterapide birçok unsur soyut olduğu için danışanın ihtiyacını farklı bir alandan örnek vererek paylaşmak istiyorum. Diyelim ki kaza geçirdiniz ve bacağınız kırıldı. Sizi hastane acil servisine götürdüler. Doktor geldiğinde kendisinden ilk neyi beklersiniz? Sizi iyileştirmesini mi? Bacağınızı alçıya almasını mı? Yoksa uyuşturup acıyı hafifletmesini mi? Bunlar da ihtiyaçlarınızın içindedir fakat öncelikli ihtiyaç anlaşılmaktır. Anlamadan nasıl müdahale yapılabilir ki? Müdahalenin gerekip gerekmediğine nasıl karar verilebilir ki?
Psikoterapi süreci yukarıdaki örneğe çok benzerdir. Danışanların ilk ve en önemli ihtiyaçları öncelikle müdahale edilmeden ve yönlendirilmeden anlaşılmaktır. Kaldı ki ruhsal yapıda birçok şey dolaylı anlatımla paylaşılır ve tespit etmesi daha fazla zaman alacaktır. Ayrıca müdahale edecek araçlar daha kısıtlıdır. Daha da önemlisi psikoterapi sürecinin gerçekten etkin hale gelebilmesi için danışanın terapistine güvenmesi gerekir ki bu da belli bir test evresinin geçilmesini gerektirir. Test evresi erken müdahalelerle uzayabilir hatta hiç aşılamaz hale gelebilir. Öyleyse terapistin en önemli özelliği sabırla ve istekle danışanını dinleme ve kendisinin anlama çabasıdır.
Psikoterapinin İşleyişi
Başta da söylediğimiz gibi psikoterapi biri sıkıntısını paylaşmak isteyen, diğeri ise onu dinleyip anlamak arzusunda olan iki insanın yollarının kesişmesidir. Çaba ortak olsa da süreç bu iki kişi için farklı işler. Unutulmamalıdır ki işlenen danışanın sürecidir. Dolayısıyla üzerinde durulan danışanın süreci olacaktır ve çoğunlukla danışan konuşurken terapist kendisini dinliyor olacaktır. Zorunlu olmadıkça terapist müdahale etmeyecek sessizliğini sürdürecektir. Burada terapist dinlemeye ne kadar istekliyse danışan da paylaşmaya istekli olmalıdır.
Terapide konuşma dışında araç yoktur. Terapist ve danışan yalnızca konuşarak paylaşırlar. Konuşma dışındaki unsurlar mümkün olduğunca terapi odasının dışında bırakılmalıdır. Yemek, içmek, sigara gibi şeyler terapinin doğasına zarar veren geciktirici unsurlardır. Bu konu da terapi öncesinde bir çerçeve ile belirlenmelidir.
Terapinin terapistten net beklentileri vardır. Terapi danışanın kendine has özel sürecinin paylaşıldığı yerdir. Terapist buna saygı duymalı, kendi özel hayatını ve değer yargılarını seans odasının dışında bırakmalıdır. Danışanına yaklaşımı nötr ve yargısız olmalıdır. Danışana özel, onun sürecinin paylaşıldığı, bu anlamda danışanın kendini rahat hissettiği zaman dilimini ve mekanı sağlamak terapistin sorumluluğundadır.
Terapinin Doğası
Daha önce de söylediğimiz gibi, terapi bir sorun alanının paylaşıma açıldığı ve çözümün arandığı yerdir. Bir sorunun bir çok bileşeni vardır fakat terapiye yalnızca danışanın kendisi ve sorunla o güne kadar bir ilgisi olmayan terapist katılmıştır. Peki ya diğer bileşenler ne olacak? Evet, sorunlarımıza bizimle ilişkide olan insanların ve çevre şartlarının etkisi kaçınılmazdır. Ancak, dikkatli bir araştırma yapacak olursak gündemimizde olan sorunların hayatımızın farklı alanlarında, farklı ilişkilerde tekrar ettiğini görürüz. Bu farkındalık, sorunun bir bileşeni olarak kendimizin yerini aramaya teşvik edecektir. Bu anlamda terapi, hayatımızda ve ilişkilerimizde yaşadığımız sorunların bir parçası olarak kendimizi algılayabilme çabasıdır. Bu zorlu bir yolculuktur. Zira yol üstünde hayatımızın birçok unsurunu o güne kadar gördüğümüzden çok farklı bir şekilde görmek ve birçok alışkanlığımızdan vazgeçmek zorunda kalabiliriz. Ayrıca kişiler terapide varlığına katlanamadığı duygularla karşılaşıp, bunlarla baş etmek için kullanageldiği yollardan vazgeçmek durumunda kalabilir. Tüm bu süreç insana sıkıntı verir – bu baş etme yollarının kişiye verdiği birçok zarar olsa bile. Bu bağlamda terapi duygusal ağırlığı nedeniyle yüzleşmeyi ve baş etmeyi ertelediğimiz sıkıntılı alanlara güvenli bir ortamda davet gibidir. Terapi alan kişiler gerçek sıkıntılarına yaklaştıkça zorlanmaları artsa da çözüme daha yakın olacaklardır.
Kimler Terapiye Uygundur
Terapiye uygunluk açısından herhangi bir kişi sınırlaması yapmak mümkün değildir. Ancak, terapinin kişiye getirdiği birtakım yükümlülükler olduğundan (zaman, para, düşünsel ve duygusal efor gibi) bu yükümlülükleri kaldırabilecek kişilerin psikoterapi alması mümkün görünmektedir. Kişinin de bu sorumluluğu almayı kabul etmesi gereklidir.
Sorun alanları açısından değerlendirecek olursak burada da bir sınır getirmek mümkün değildir. Hatta psikoterapi almak isteyen kişi bazen sorun sahibi olmayabilir de. Psikoterapiye bir gelişim süreci olarak da bakılabilir. Kişi nasıl beden sağlığını korumak ve geliştirmek için bir spor faaliyeti yürütüyorsa ruh sağlığıyla ilgili de psikoterapi süreci yürütebilir.
Hayatımızda isteklerimizi çoğunlukla ihtiyaçlar yönlendirse de her istek ihtiyaçtan doğmaz. Öte yandan psikoterapi için istek öncelikli şarttır. Zira istemeden böyle bir süreci yürütmek oldukça zor olacaktır.
Psk. Yusuf Cihat Durgut
Eklenti: Bu makaleyi yazdıktan sonra terapinin tanımını bir alanda dar tutuğumu fark ettiğim için bunu genişletmek isterim. Makalenin neredeyse tümünde terapi sorunu olan bir kişinin sorununu paylaştığı bir alan olarak tanıtıldı. Oysa paylaşmak sadece bir sorun üzerinden olmak zorunda değildir. Zira bazen kişilerin sorunları kendilerine açık da değildir. İnsanlar bazen elle tutulur bir sorunları olmasa da arayış içine girebilirler. Bu arayışlarını paylaşmak istediklerinde terapi yine uygun bir paylaşım alanı olabilir.
6 Ekim 2009 Salı
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)